[S. 3] Yurt dışında doktora yapmak

[S] serisinin bu yazısında yurt dışında doktora yapmak üzerine bir şeyler karalayacağım. Neden bu konuda bir şeyler yazmak istediğimi açıklayarak işe başlayayım. 2013’te Ekşi Sözlük’te “yurtdışında doktora yapmak” başlığına yazmış olduğum bir yazı vardı. Bu yazı hem başlık içerisinde çok beğenilmişti, hem de üzerine özel mesajla çok soru almıştım.

Bu blog yazısında hem pozitif temel bilimlerde okuyup yurt dışında doktora yapmak isteyenler için kılavuz niteliğinde birkaç öğütte bulunacağım hem de aradan geçen üç senenin ve mezuniyetin ardından geçmişte yazdıklarımın bir değerlendirmesini yapacağım.

Can Numan ile Manhattan’a doğru

(Masum Genç Melihgrad’daki güzide üniversitesinde çimlerde müzik dinlediğini tespit ettiği Can Numan’a yaklaşır ve sorar.)

Masum Genç: Numan hocam, lisans eğitimimin sonlarına yaklaşıyorum. Yüksek lisansımı ve doktoramı yurt dışında yapmak istiyorum. Sizce… (Lafı bölünür.)

Can Numan: Yüksek lisansını ve doktoranı mı? Demek ki yurt dışı derken Avrupa’yı kastediyorsun.

M.G: Anlamadım hocam.

C.N: Avrupa’daki üniversitelerin hemen hepsi doktora yapabilmek için yüksek lisansa ya da denk bir dereceye sahip olmanı bekler. Öte yandan, genel kanının aksine, ABD’deki üniversitelerin çoğunda sadece lisans derecesi ile doktoraya başvuru yapabilirsin. Zira ABD’deki çoğu doktora programı Türkiye’dekilerin “bütünleşik doktora” dediği yaklaşık 5 senelik tasarlanmış programlardır. Bu dediklerim çoğu üniversite ve bölüm için geçerli olmakla beraber istisnaların olması kaçınılmaz. Dolayısıyla en sağlıklısı başvuru yapmak istediğin bölümün web sayfasını incelemek olacaktır. Sadece sen sorularına başlamadan önce Türkiye’deki çoğu insanın sahip olduğu “yüksek lisans olmadan doktora olmaz” varsayımının yanlış olduğunu vurgulamak istedim.

M.G: Anladım hocam. Peki bu tarz bilgilerin hepsini özetleyen, benim başvurularıma yardım edecek bir web sayfası ya da kuruluş var mı? Mesela vize başvuruları için aracı kuruluşlar oluyor ya, onun gibi.

C.N: Türk insanının en karakteristik özelliklerinden birisi, bildiğin üzere, herkesin her konuda her bilgiye sahip olmasıdır. Öte yandan kolayca teyit edebilirsin ki çoğu kişinin çoğu konuda söylediği şeyler çöp bilgi. Varmak istediğim nokta şu. Bahsettiğin gibi bir kuruluş ya da web sitesi varsa bile buralarda yazanlara körü körüne inanma. Otur kendin araştır, ikincil ve üçüncül kaynaklardan teyit et. Yurt dışında okumak istiyorum diyorsun, orada kendi başının çaresine kendinin bakması gerekecek. Bunun en temel kurallarından birisi de insanların söylediklerine güvenmemektir. Ben başvuru yaptığım dönemde ezbere konuşup yalan yanlış bilgileri etrafa yayan çok şuursuz tanıdım.

M.G: Yani oturup her şeyi başvurmak istediğim kurumların web sitesinden bizzat araştıracağım. Ama bu sitelerde yazanların çoğu İngilizce hocam. Benim İngilizcem biraz şeydir de…

C.N: Eğer eğitimini ABD’de ya da İngiltere’de yapmak istiyorsan, İngilizce’yi iyi derecede öğrenmek zorundasın. Bu arkasından dolaşılabilecek bir şey değil. Çoğu iyi üniversite iyi bir TOEFL ya da IELTS puanı bekliyor. Ana dili İngilizce olmayan yerlerde eğer eğitim dili İngilizce ise oranın dilini öğrenmene gerek olmayabiliyor ancak bu durumda bölge halkı İngilizce bilmiyorsa günlük hayatta sıkıntı yaşaman olası. Tekrar ediyorum, İngilizce seviyeni yükseltmeden hiç yurt dışına gitmeye teşebbüs etme. Zaten asistanlık falan vermelerini bekliyorsan seni gidince tekrar İngilizce sınavına sokmaları çok olası.

M.G: Hocam asistanlık almaya çalışmak yerine YÖK ya da TÜBİTAK bursu gibi şeyler alsam olmaz mı?

C.N: Olur olmasına ama bunları yaparak kendini bağlamış oluyorsun. Devlet o bursları verirken çoğu zaman yanına mecburi hizmetini de ekliyor. Eğer Avrupa’ya gitmeyi planlıyorsan bu tarz burslar almak kaçınılmaz olabilir. Zira Avrupa’da üniversitelerin kendisinden burs ya da asistanlık almak imkansız değilse bile zor.

Öte yandan ABD’ye gitmeyi planlıyorsan ve matematik, fizik, kimya vs. gibi tüm üniversiteye servis dersleri veren bölümlerden birinde okuyorsan şanslısın. Zira bu dallarda ABD’de oturtulmuş sistem kabul ettiği doktora öğrencisini asistan olarak çalıştırmak üzerine. Çoğu üniversitede göreceksin ki doktoraya kabul edilen insanların hemen hepsi aynı zamanda öğretim asistanı (teaching assistant) ya da araştırma asistanı (research assistant).

Doğrudur, asistanlık yapmadan kendi buldukları burslarla ya da kendi imkanlarıyla okumaya gelenler de var, ki değerlendirme sürecinde bu kişilerden beklenti biraz daha düşük oluyor. Hatta gözlemlediğim kadarıyla mühendislik bölümlerinde asistanlık almak pozitif temel bilimlere göre biraz daha zor. Zira bu bölümlerin öğretim asistanı ihtiyacı pozitif temel bilimler kadar çok değil ve hocaların projelerinde araştırma asistanlığı almak da kolay olmayabiliyor. Yani bir önceki paragrafta yazdıklarım genel geçer doğrular değil. Alanına, bölümüne ve birlikte çalışmak istediğiniz kişiye göre değişiklik gösterebilen şeyler.

Gene de belirteyim. Matematik alanında ABD üniversitelerinin başvuru sayfalarını incelersen “öğrencilerimize şu kadar yıl asistanlık garanti ediyoruz” gibi ibarelere rastlaman olası. Örneklemek adına, aklıma şu an ilk gelen üniversite olan UIUC’nin matematik bölümünün web sayfasını okuyabiliriz. Adamlar eğitimin süresince ilerleme gösterirsen asistanlığını altı yıl yenileriz demiş. Benim okuduğum okul da asistanlık için beş sene söz veriyordu mesela.

Demem odur ki, devletten bulduğun burs imkanlarıyla doktora yapmak kötü bir şey değil ancak o imzayı atarak bir sürü yükümlülük altına girmek yerine başvurduğun bölümden öğretim asistanlığı ya da araştırma asistanlığı koparmaya çalışmak bence daha mantıklı.

Bu noktada ne yapman gerekiyor biliyor musun? Az önce söylemiştim. Başvuracağın bölümlerin başvuru sayfalarına gidip öğrencilere sağladıkları funding/financial support seçeneklerine bakıyorsun, gerekirse bölümün sekreterine mesaj atıyorsun.

M.G: Peki hocam kabul almak zor mu? Nelere bakıyorlar? Mesela benim lisansta hiç makalem yok, bu bir sorun teşkil eder mi?

C.N: Bu sorunun yanıtı şüphesiz ki alandan alana değişecektir. O yüzden ben matematik için ve ABD özelinde konuşacağım. Eğer sıradışı bir öğrenci değilsen zaten lisansta dişe dokunur bir makale çıkarman mümkün değil. Dolayısıyla bir lisans öğrencisinden makale beklemiyorlar. Eğer yüksek lisansın varsa, tezine ve yaptıklarına göz atılacaktır. Öte yandan adamlar zaten programlarını bütünleşik olarak hazırladığından ve senin önceden sahip olduğun yüksek lisansı pek sallamadıklarından (ki bunu yüksek lisansında aldığın zorunlu dersleri saydırmaya çalıştığında çıkarttıkları sıkıntılardan fark edebilirsin) yüksek lisansta yaptıklarının o kadar da hayati önem taşıdığını sanmıyorum. Gene de net konuşmak istemiyorum çünkü ben lisanstan sonra gitmiştim ve komitenin bu konudaki yaklaşımı hakkında çok fikrim yok.

Nelere bakıyorlar? İyi derece İngilizce bilmen gerektiğini söylemiş miydim? Gene söyleyim. İlk önce TOEFL’dan ya da IELTS’den aldığın puana bakıyorlar. Belirli bir puanın altındaki başvuruları masanın bir köşesine çöpe yakın koyuyorlar ki masa üzerinde sevişmek isteyen bir çift geldiğinde kol ile masayı boşaltma hareketini yaptıkları zaman bu başvurular çöpe düşsün.

Bunun dışında, eğer GRE Subject isteniyorsa, bilin ki onun puanı çok önemli. Şu şekilde düşünmek lazım: Adam eğitim kalitesini bilmediği bir üniversite birisine B.S. ya da M.S. derecesi verdi diye bu adamın bir şey bildiğine ikna olmuyor. Niye? Çünkü adam akıllı, başkasına güvenmiyor. Bunun yerine seni kendi bildiği bir teste sokuyor. Dolayısıyla GRE Subject’ten mümkün olduğunca yüksek bir puan almak lazım. GRE General Test‘ten bir minimum puan beklentileri olsa da çoğu zaman GRE Subject kadar etkili değil. Siz gene de quantitative bölümünü tam yapmaya çalışın.

Transkript ve not ortalaması önemli. Evet az önce adam başkasına güvenmiyor seni GRE’ye sokuyor falan dedim ancak bu demek değildir ki 4.00 bir not ortalaması ile 2.00 bir not ortalamasını aynı kefeye koyuyorlar.

Referanslar çok önemli. Eğer başvuracağınız yerdeki bir hocayı tanıyan bir hocanız varsa, gidin ondan referans alın ve başvuracağınız yeri söyleyin. Kendisi zaten gerekeni yapıp ilgili hocayla bağlantı kuracaktır. Referanslarınız sağlamsa bir yerlere gitmeniz daha kolay. Mesela benim doktora danışmanım referans aldığım üç kişiden ikisinin arkadaşıydı, bu iki kişiden birinin de eski hocasıydı. Büyük ihtimalle kendisi başvurumu yaptığımda bir şekilde kabul almamı sağladı.

Beni kabul eden ancak benim reddettiğim bir üniversitenin de beni kabul etme gerekçesinin oradaki bir hocanın bir Türk öğrencisine “Türkiye’den iyi öğrenci gönder” demesi üzerine o öğrencinin benim hocalarımdan biriyle iletişim kurması olduğunu söylemem sanırım referansların ve bağlantıların ne kadar önemli olduğunu anlaman için yeterli olacaktır.

Özet geçmek gerekirse iyi transkriptin getirdiği serbest vuruşu kullanan yüksek TOEFL+yüksek GRE Subject+iyi referans/bağlantılı hoca gol getirir.

M.G: Peki hocam nerelere başvurayım? Üniversiteleri sıralamalarına göre dizip üstten başlayayım mı başvurmaya?

C.N: Sakin ol şampiyon. Şurada (potansiyel) akademik kariyerinin temellerini atıyoruz, bu yüzden öncelikle ne konuda çalışmak istediğine karar veriyorsun. Ne çalışmak istediğini bilmiyorsan da ilgini çeken birkaç alan belirliyorsun. Daha sonra bu alanları çalışan insanların ve araştırma gruplarının olduğu üniversiteleri (bu alanlarda ne kadar aktif olduklarına göre) listeliyorsun.

Bildiğin üzere doktora başvurularının hepsi paralı. Eğer her yere başvuracak ekonomik gücün varsa git hepsine başvur. Eğer başvurulara binlerce dolar harcamak istemiyorsan biraz gerçekçi davranmak lazım. Örneğin aynı anda hem Princeton‘a hem Berkeley‘e hem de Harvard‘a başvurmanın pek bir anlamını göremiyorum. Zira bu üniversitelerin biri seni reddediyorsa zaten hepsi reddedecektir ya da biri kabul ediyorsa hepsi kabul edecektir.

Dolayısıyla başvuru yaparken üst baştan sıralamak yerine “birkaç çok iyi yer+birkaç iyi yer+birkaç orta şeker yer+birkaç garanti yer” taktiğini mantıklı görüyorum. Eğer referans aldığın hocaların bağlantıları varsa, bu yerlerin seni kabul etmeleri daha olası olduğundan listeyi hazırlarken bunu da göz önüne al.

M.G: Bu kadar mı?

C.N: Bu kadar değil. Çoğu insanın başvuru yaparken göz ardı ettiği bir nokta aslında eğitimle alakası olmayan parametrelerin en az eğitimle alakalı parametreler kadar önemli olabileceği.

Mesela büyük şehir hayatını seven biriysen Kansas‘ta in the middle of nowhere tabir edilen bir şehirde sıralamalarda iyi bir üniversiteye gitmek yerine, sıralamalarda biraz daha kötü ancak Boston‘ın dibinde bir üniversiteye gitmeyi tercih edebilirsin. Soğuğu ve kışı sevmiyorsan Midwest‘in abuk kasabadan bozma şehirlerinde takılmak yerine California‘ya gidebilirsin. Eğer çok iyi olan üniversite sana senelik 16000$, biraz daha kötü ama gene de iyi olan üniversite 25000$ veriyorsa, ikincisini seçmek isteyebilirsin. Zira bu tarz akademik olmayan konulardaki yanlış seçimlerin dolaylı olarak akademik hayatına yansıması çok olası.

Dolayısıyla gitmek istediğin üniversitelerde okuyan kişilerle bağlantı kurup bu yerlerdeki sosyal ortam, coğrafik koşullar, finansal durum ve bölgenin yaşanabilirliği hakkında bilgi toplaman senin için faydalı olacaktır. Öyle sıralamaları açıp bodoslama üstten başlama başvurmaya.

M.G: Anladım hocam. Okulu bitirmeye yaklaşırken tekrar okuyacağım bu önerilerinizi.

C.N: Okulu bitirmeye yaklaşırken derken? Sen şimdiden başvuru tarihlerinden haberdar olmaya başla bence. ABD’deki okulların çoğu 201(x+1)-201(x+2) akademik yılı için başvuruları 201x-201(x+1) akademik yılının güz döneminde almaya başlar. Son başvuru tarihlerinin de Ekim sonundan Aralık sonuna kadar değiştiğini görebilirsin. Ocak ayı sonuna kadar sarkanlara da rastladığımı hayal meyal hatırlıyorum ancak çoğu kaliteli üniversitede daha geç olmuyor.

Son başvuru tarihleri konusunda bir standart yok. Başvurmak istediğin bölümün web sayfasına gidip okuyacaksın. Avrupa’nın son başvuru tarihleri ABD’ye göre genel olarak daha geçtir, bahara kadar uzayabilir. Bu noktada ne yapıyoruz? Bir önceki cümlemdeki yuvarlak söylemi fark ettikten sonra ilk verdiğim tavsiyeyi uygulayıp bana Avrupa konusunda güvenmiyoruz. Zira belli ki Avrupa’ya başvurmamışım ve geçiştirircesine laf söylüyorum. Dolayısıyla gidip başvuracağımız bölümün web sayfasını okuyoruz.

Son başvuru tarihlerini bilmek niye önemli? Çünkü GRE Subject testi yılda üç kere yapılıyor; GRE General ve TOEFL için yer bulabilmek de başvurduğun döneme göre sıkıntılı olabiliyor. Bu yüzden ne yapıyoruz? Gireceğimiz GRE Subject’i kaçırmıyoruz; GRE General ve TOEFL içinse sanki son başvuru tarihi yazılandan bir ay önceymişçesine sınav tarihi alıyoruz.

Bir de referans alacağımız hocalarımızdan “referans isteyeceksen bana bir ay önceden haber ver” şeklinde çok meşgulüm tripleri yiyeceğimizi göz önüne alarak bu insanlara aylar öncesinde “ben sizden şu şu tarihlerde referans isteyeceğim” diye haber veriyoruz.

M.G: Hocam ben üniversitemdeki Prof. Dr. Ferzan Abuzittin Çomaroğlu hocam ile konuştum, bana çalışmak istediğim alanı ve başvurmam gereken yerleri değiştirmemi söyledi.

C.N: Sevgili Masum Genç, yazının en başında insanların dediklerine güvenmeyip kaale almamak konusunda verdiğim öğüt üniversite hocalarını kapsıyor. Ne doçentler gördüm vizyonsuzdular ne profesörler gördüm hala 1975’te yaşıyorlardı. Tavsiye almak için gittiğin insanların söylediği şeyler sana güven vermiyorsa ve kolpa geliyorsa, bil ki gerçekten kolpalar.

Başkalarıyla da konuş, bir sürü insandan tavsiye al. Mümkünse yurt dışında yaşayan ilgilendiğin alanda çalışan akademisyenlerden ya da etrafındaki genç akademisyenlerden tavsiye almaya çalış. İsterse çok değer verdiğin bir hocan olsun, tek bir kişinin ipiyle kuyuya inilmez. İp vizyonsuz ve günümüz araştırmalarından habersizse düşersin de kuyudan çıkamazsın.

M.G: Teşekkürler hocam, sizin de vaktinizi aldım.

C.N: Sorun değil. Başka soruların olursa, bu blog yazısına düzenlemeyle ekleriz. Ne de olsa hayali bir diyalogun karakterleriyiz.

Geçmişe bir tur

Yazının bu ikinci bölümünde en başta söz ettiğim #33550484 numaralı eski entry’mi alıntılayarak işe başlayayım. Entry’nin hafif miktarda argo ve küfür içerdiği konusunda baştan uyarayım.

***

yapılmadan önce üzerine çok ciddi kafa yorulması, getirecekleri, götürecekleri ve olası etkilerinin (ki sadece eğitimle ilgili kısmından bahsetmiyorum burada) olabildiğince gerçekçi bir şekilde tahmin edilmesi gereken eylem. aksi halde yapıcı potansiyel sonuçlarının yanında çok yıkıcı sonuçları olabilir.

ilim irfana gönüş vermiş, gençlik ateşini kafasındaki idealistle birleştirip büyük isimlerin (büyük üniversiteler, önemli bilim adamları vs.) cazibesine kendisini kaptıran genç neslin bu tarz işleri daha sağlıklı yapabilmesi için `turing` kardeşiniz size kendi bitmemiş macerasının bazı kesitlerini sunarak örnek ve ibret olacaktır. öncelikle tüm bu doktora yapmak olayına yaklaşımınızın ne olduğuna karar verin. bunu kariyer sevdası, pratikte sizi getireceği konum vs. için mi yapıyorsunuz yoksa sadece hangi bilim dalı ile uğraşıyorsanız onu yapmaktan eğlendiğiniz, insanlığa bilime katkı yapmak istediğiniz ve o konuda akademisyenliğin piyasadaki diğer işlere göre tercih edilir bir iş olduğunu düşündüğünüz için mi? eğer kariyer sevdası gözünüzü bürümüşse ve sadece isminin başına prof. dr. isteyen, bir sürü `paper`lar yazıp “en birinci bilim adamı benim `saksı değilim ben`” modunda takılmak isteyen, akademisyenliği bir araç değil amaç olarak gören bir insansanız, tebrik ediyorum doğru yoldasınız, yurtdışında doktora yapmak tam olarak size göre. dalga geçmiyorum, gerçekten de alanında iyi bir abd ya da avrupa üniversitesinden alacağınız bir doktora sizi türkiye’ye eğer geri dönerseniz bayağı yüksek bir konuma koyacaktır. istediğiniz kadar dallama bir insan olun, o `cv`’nin içinde atıyorum `princeton university` fizik bölümü yazdığı zaman, türkiye’nin `einstein`’ı, teorik fiziğin önde gelen ismi olacaksınız. en azından kağıt üzerinde. ama zaten sizin kağıt üzerindeki şeylere olan sevdanız konusunda hem fikir olduğunuz için bu sanırım yeterince tatmin edici sizin için, gidin yapın doktoranızı. aşağısını çok okumanıza gerek yok.

gelelim ikinci gruba. bu gruba giren `ülküdaş`larım, size önemli uyarılarım var. ocaktan haber saldılar gaza gelip gitmeden önce son bir sorgulayın gidişinizi diye. neden mi? görelim… üniversitede matematik bölümüne ilk tercihimden girdim, tamamen `georg cantor` denen pezevengin gazına geldim, düşünsenize lisedesiniz böyle biri gelip “bak bu sonsuz şu da sonsuz, ama bu ötekinden daha sonsuz” (cantor teoremi) diye sizi soyut matematiğin ilerlediğinizde gerçek hayattan tamamen kopacak ama `estetik` harikası olan, neredeyse sanatsal bir `güzel`liğe sahip alanlarına çekiyor, siz de gençliğin verdiği toylukla atlıyorsunuz direkt. buradan yaptığım tercihin yanlış olduğunu düşündüğüm anlaşılmasın. kesinlikle durum bu değil, pişman değilim, `gene olsa gene yaparım`. matematik bölümünü bitirmenin, hatta üzerine odaklandığım soyut konularla ilgilenerek bitirmenin hayatımda yaptığım en doğru karar olduğunu düşünüyorum. “doğru karar” dedim, hangi açıdan doğru? bilimleri karşılaştırarak matematik faşizanlığı yapmak istemiyorum o yüzden söylediklerimin tamamen kendi algım olduğunu, benim olayı böyle gördüğümü baştan ekleyeyim. matematiksel düşünmenin getirdiği bir sistematik, aksiyomatik düşünme zorunluluğu, her şeyi parçalarına ayırıp analiz etme, şeyleri kolayca soyutlayabilme, nesnelerin duruma göre önemli ve gerekli olan özelliklerini ayırıp gerisini tamamen boş bir detay olarak görebilme yeteneği var. tüm bunların yanında çalıştığım konuların da getirdiği birikimi ve vizyonu göz önüne alarak, cidden liseden sonra körpe beynimle yaptığım seçimin ufkumu genişlettiğini düşünüyorum. dolayısıyla sağladığı `entelektüel haz` ve ufkumun sınırlarını genişletmesi açısından yaptığım en doğru seçimdi.

öte yandan “pratik hayatta bana getirdiği şeyler açısından yaptığım en doğru seçim” mi diye sorarsanız büyük ihtimalle size ya cevap veremem ya da hayır cevabı veririm. neden mi? daha sonra gelecek nedeni. efendim, temel bilimlerin sağladığı entelektüel haz ve insanı getirdiği gazla çoğu `nerd`e bağlamış temel bilim öğrencisi gibi yurtdışında doktora yapmayı lisans okurken kafaya koymuştum. lisans okurken derken, üniversite ikinci sınıftan bahsediyorum yalnız. hani milletin iki sene sonra araştıracağı `gre`, `toefl` gibi sınavların tüm detaylarını ikinci sınıftan biliyordum, öyle kafaya koymuşum yurt dışına çıkıp doktora yapmayı. neden? çünkü matematikle uğraşmak istiyorum, hani güzel ya, pezevenk cantor benim kafamı çeldi ya, zaten akademisyenlik dediğin şey nedir ki? bütün gün oturup hakkında düşünmekten eğlendiğin şeyi düşünüp üzerine bir de para kazanıyorsun, ne güzel değil mi?

aslında buraya kadar sorun yok gibi, ama olabilir de. her neyse. buraya kadar olan argümandan sonra pratik nedenlerle şöyle bir düşünce zinciri başlıyor. abicim `odtü`, `bilkent`, `boğaziçi`, `koç` gibi yerlerde hoca olmak istiyorsan ileride, tabiri caizse `ya seve seve ya sike sike` doktora ya da `post doc` yapacaksın yurt dışındaki kaliteli bir üniversitede. böyle duymuşuz herkesten çünkü. doğru bir tespit orasına laf yok, ama öyle duymuşuz ya, işte yukarıdaki “akademisyenlik ne güzel vapurlar falan” argümanından sonra onu bunla birleştirince oradan direkt yurt dışına çıkmam lazım kısmına atlıyor insan. hah işte bu son bir iki argümanımı üreten zihniyetimi sikeyim diyorum şu an.

eğer `üniversitede okurken aile ile yaşamak` eylemini yapmışsanız, prens gibi büyütülmüş ve daha önce hiç tek başına yaşamamışsanız benim gibi, o her yurt dışına uzun süreli giden insanın bahsettiği, kişiden kişiye göre uzunluğu değişen ilk yaşayacağınız yurt dışı depresyonu var ya (ben uydurdum terimi), o çok kötü koyacak size. `quarter life crisis`’ı da umarım türkiye’deyken yaşamışsınızdır, çünkü onu da bu yurt dışı depresyonuyla kombo olarak deneyimlerseniz sonuçları psikolojiniz açısından pek yapıcı olmayacaktır. bir süre sonra geçecek tüm bu hisler, orası ayrı. ama geçeceği o süreçte eğer yaptığınız hareketleri sorgularken bu `doktora yapmak` ve `yurtdışında doktora yapmak` eylemlerini sorgular ve gençken yaptığınız bazı hareketlerin çok şuurla yapılmadığına kanaat getirirseniz o zaman sıçtınız işte.

yazının başlarında doktora yapmak olayına nasıl yaklaştığınızı sormuştum ya. eğer ikinci gruptansanız ve sizi öğrenmeye, okuduğunuz şeyi okumaya iteleyen güçler pratik sebeplerden öte aldığınız `entelektüel haz` ise o üstteki paragraftaki kanaat getirme eyleminin sonunda varacağınız sonuç bir ihtimalle “ben ne halt yedim de geldim buraya amk” olabilir. olmayadabilir. kesinlikle olacaktır demiyorum, tanımı yaparken zaten o yüzden iyi hesap edilmesi gereken şeyler var dedim.

örneğin tamamen `yalnız` kalabilirsiniz, ki emin olun etrafınızda küçüklüğünüzden beri sizi sürekli çevreleyen, sürekli iletişim kurabildiğiniz bir “kabuk” var ise yalnızlığın ne olduğunu bilmiyorsunuz, bildiğinizi düşünmeyin. hiç kimseyi tanımadığınız, işleyişini gerçek hayatta hiç tecrübe etmediğiniz bir mekana tamamen kimsesiz, arkanızda kimsenin olmadığını bilerek ve hissederek gitmek farklı bir şey çünkü. yurtdışında doktora yapmak eğer piyango size vurursa pür yalnızlıktır. hayır, etrafınızda `the big bang theory`’deki gibi bir ekip olmayacak. valla olmayacak. hani matematik gibi içerisinde büyük bir `nerd`/`geek` potansiyeli barındıran bölümü kendi dalında listelerde yüksek derecelere sahip bir üniversitede okuyorum, yok öyle bir insan güruhu etrafta. zaten olsa bile merak etmeyin, siz `anadolu çocuğu`sunuz, o kültür farkından kaynaklı olaylara bakış açısı farkını her muhabbetinizde hissedeceksiniz yabancılarla, o yüzden o türkiye’de bıraktığınız çok yakın arkadaşlarınız var ya, onların yenileri olmayacak.

zaten standart olarak takriben 22-25 yaşlarında gidiyor olmalısınız doktoraya, o yaştan sonra insanın yeni arkadaş edinip o iletişimi ilerletme motivasyonu kesiliyor. başka ne var? diyelim ki `amerika birleşik devletleri`’nin o müthiş üniversitelerinden aldınız gazı bu ülkeye gittiniz. mösyö, üzgünüm ama o “abi amerika’da herkes sürekli yarış içindeymiş akademik dünyada, millet çok kasıyo ya” dedikoduları gerçek. `kapitalizm`i her metrekaresinde yoğun bir şekilde yaşayan abd’yi ve bunun sonucu olarak gelen insanların birbirleriyle sürekli yarış içinde olmasının ve herkesin işinde “profesyonel olarak en iyi” olma çabasının akademiye yansımış halini hissedeceksiniz. çinliler ve hintlilere karşı adamlar sırf aynı sürede sizin yaptığınızın iki katını yapabildiği için gizli ırkçılık geliştireceksiniz, o derece. abd’nin genel formülü şudur: işini iyi yaparsan yükselirsin, iyi yapamazsan ya da senden daha iyisini yapan biri bulunursa haydi güle güle. emin olun, iş derken çok geniş kapsamlı düşünmeniz gerekiyor. `doktora öğrencisi olmak` da iş, öğrencilik türkiye’deki gibi öğrencilik değil burada.

başka başka? gittiğiniz yerin türkiye ile olan saat farkına, uzaklığına ve türkiye’yi ziyaret etme sıklığınıza göre o sahip olduğunuz eski hayat, çevre, insanlar falan var ya, o hayat tamamen yok olma ile yarısı kaybolma ibreleri arasında gidip gelecek (fark ettiyseniz tamamını korumak gibi bir seçenekten bahsetmedim). yani yirmi küsür sene boyunca kurduğunuz, bildiğiniz hayatı bir anda silecek, buna göz göre göre izin vermek zorunda kalacaksınız. eğer doktorayı yarıda bırakıp dönmeyi düşünmüyorsanız bu iş olacak: ya seve seve ya seve seve. bir arkadaşa bakıp çıkacaktım ben, eski hayatım beklesin biraz orada diyemiyorsunuz.

başka başka? entelektüel haz demiştim ya. evlilik aşkı öldürüyor dayı. sen bu işleri ilk öğrenirken o okuduğun güzel argümanlardan, kanıtlardan, deneylerden ne kadar zevk aldığını hatırlıyorsun değil mi? hoca gelip şu makaleler şöyle bitecek, şu hafta da şöyle seminer vereceksin, o önceki yaptığın şey var ya o da yanlışmış, şunu yap tekrar gel diye dayatmalara başlayınca ne olacak biliyor musun? kendi hikayemi özet geçeyim tek cümlede: matematik her zaman ilk aşkımdır, öte yandan afedersiniz ama `sikerim böyle aşkın ızdırabını`.

demem odur ki doktora yapmak zaten zor bir eylemdir. yurtdışında yapıyorsanız ve eğer ciddi bir üniversitede yapıyorsanız emin olun daha da zor olacak. yeterlilik sınavları mı dersiniz, her hafta hoca ile yapacağınız toplantılarda sunacağınız bir şeyler bulamamak mı dersiniz… bunların her dakikası sinir ve stres olarak geri dönecek size. her ay fiziksel olarak bir ay yaşlansanız da ruhsal olarak beş aylık çöktüğünüzü, ruhunuzun bir parçasının bu stres içinde yavaş yavaş öldüğünü göreceksiniz. gençliğinizin baharını heba ettiğinizi hissedeceksiniz sürekli. bir tarafınızdan kan alacaklar. asıl soru bu kanı türkiye’de var olan hayatınızda mı aldırmak istersiniz yoksa bütün hayatınızı `reset`lediğiniz ve yukarıdaki sorunların bir kısmını yaşayabileceğiniz yaban ellerde mi aldırmak istersiniz?

niye tüm bunları yazdım? taa yukarıda “…gençken yaptığınız bazı hareketlerin çok şuurla yapılmadığına kanaat getirirseniz o zaman sıçtınız işte” demiştim ya. işte bu yazdıklarımın hiç birini ne yazık ki zamanında düşünememiştim ve kimse de beni uyarmamıştı. abd’de doktora yapıyorum şu an, ne kadar güzel ne kadar hoş değil mi? değil işte, geldim ama nasıl geldim? tamamen şuursuz bir şekilde gelmişim, şu an düşününce öyle geliyor en azından. hoş, büyük ihtimalle uyarsaydı biri beni bu konuda çok bir şey değişmeyecekti. o aldığım entelektüel haz var ya, onun getirdiği özgüvene sokayım afedersiniz. böyle kendi burnunun dikine götürmekten başka bir şey yaptırmıyor.

“ne çok zırladın ya niye geri dönmüyorsun lan o zaman” derseniz, pratikteki getiri ve götürüleri açısından yukarıda bahsettiğim sorunları da katarak bir optimizasyon yaptım. benim için çok geç, pozitif kazanç sağlamak adına seve seve devam etmek zorundayım ama siz kaçın kendinizi kurtarın. aslında böyle şeyler diyerek demotive etmek istemiyorum kimseyi, o yüzden son dediğimi tekrar ifade edeyim.

eğer doktora yapmak eyleminin sizin için bir amaç değil bir araç olduğunun farkına varırsanız, öğrendiğiniz bilimin derinliklerini öğrenmek için illa da doktora yapmak zorunda olmadığınızın farkına varırsanız ve bunun farkına vardığınızda bu öğrenme işini amatör biçimde yaparken, dışarıda insanlar için çizilen standartlaşmış hayat yollarının en tercih edileni olan devlette ya da özel sektörde işe girmek sizi tatmin edecekse, ve en önemlisi, yukarıda bahsettiğim potansiyel sorunları yaşamanın yurt dışı deneyiminize değmeyeceğini düşünüyorsanız, o zaman oturun oturduğunuz yerde.

öte yandan bu yazdıklarım sizi ikna etmediyse gidin doktoranızı yapın çünkü sizi motive eden bir şeyler hala var demektir bu. iyi tutunun onlara, kaybolmasınlar yaban ülkelerde. ne diyorduk, yurtdışında doktora yapmak. eğitiminiz için, bilgi birikiminiz için, hayat deneyiminizin için pek çok getirisi var. öte yandan ruhunuz için, gençliğiniz için pek çok götürüsü olabilme potansiyeli de var. oturup iyi hesap yapmak lazım.

turing, 28 nisan 2013

***

Yazdıklarıma dönüp baktığımda yazdığım şeylerin hiçbirinde “yanlış” bir şey göremiyorum. Sanırım yukarıdaki yazıya yapmam gereken tek ekleme, bu yazının içerisinde yazıldığı yorgun ve pesimist ruh halinden çıktıktan sonra listelediğim deneyimlere karşı daha nötralleştiğim.

Şöyle ki,

  • bu süreçte zihin sağlığım açısından problem yaşadım mı? Evet.
  • bu süreçte uzunca bir süre yalnız ve mutsuz oldum mu? Evet.
  • bu süreçte ruhum bedenimden beş kat daha fazla yaşlandı mı? Evet.
  • bu süreçte eşek gibi çalışmak zorunda kaldığım zamanlar oldu mu? Evet.
  • eğer doktorayı yurt içinde yapmış olsaydım yukarıdakileri yurt içinde de aynı şiddette yaşar mıydım? Hayır.

Peki gene olsa gene yapar mıyım? Şu an düşündüğümde bu sorunun yanıtı evet. Aslında bunun nedeni tahmin ettiğinizden daha yüzeysel. Şu an bu yazdıklarıma bakıp “geçmişte olup bitmiş beni değiştiren deneyimler” olarak bakabiliyorum. Doktora süresince elime geçen pozitif kazanımlar hala dururken, bu yazdıklarıma dair negatif hisler yavaşça yok oluyor. Geçmişe baktığımda gece boyunca yorgun biçimde tahtaya bir şeyler karalarken yalnızlıktan üzüldüğüm zamanları değil, Metropolitan’da Don Giovanni izlediğim zamanları, ilk defa bir konferansta sunum yaptığım zamanları hatırlıyorum.

Dediklerim yanlış anlaşılmasın diye özellikle vurgulamak istiyorum. “Biraz sıkıntı çekeceksin, sonra her şey güzel olacak” demek istemiyorum. Belki de öyledir gerçekten. Ancak bu düşünceyi yanlış buluyorum.

Hayat Super Mario oynar gibi “İlk başta tüm mantarları altınları toplayım daha sonra hepsi işime yarayacak.” zihniyetiyle yaşanmaz. Hayat akıp giden ve geri dönmeyen bir şey. Olabildiğince mutlu olmaya çalışın.

Ben size potansiyel olarak nelerin ters gidebileceğini ve neden mutsuz olabileceğinizi yazdım. Öte yandan Türkiye’nin içerisinde bulunduğu mevcut koşullar ve gitgide kutuplaşan insanların birbirlerine bakışı göz önüne alınırsa, Türkiye’de yaşarken de mutlu olmanın pek kolay olduğu söylenemez. Hele kendinizi Türkiye’deyken topluma ait biri gibi hissetmiyorsanız zaten yurt dışında yukarıda saydığım problemlerle bile daha mutlu olmanız daha olası.

Dolayısıyla, sanıyorum ki son vadede şunu demem daha doğru olacaktır: Eğer doktoranızı yurt dışında yapmak gibi bir planınız ve imkanınız varsa, yapmayı deneyin. En kötü ihtimalle bırakır geri dönersiniz, en iyi ihtimalle dış mihraklardan ilim ve medeniyet öğrenip felsefe doktoru olursunuz.

C.N.

[S. 3] Yurt dışında doktora yapmak” üzerine 27 düşünce

    • Kendimi bu konuda spesifik bir yazı yazacak kadar eğitime hakim birisi olarak görmüyorum. Öte yandan bu yorumunuzun altına uzunca bir yorum yazarak İngilizce’nizi nasıl geliştirebileceğiniz ve TOEFL için neler yapabileceğiniz konusunda bir şeyler yazabilirim. Ne yazık ki bunu bugün yapmayı planlamıyorum, ancak daha sonra buraya tekrar yorum yaptığımda ekleyeceğim 🙂

      Beğen

  1. Selamlar hocam,
    Şimdi ben de matematiksel kavramlarla düşünüp ispat yaparken entelektüel haz alıyorum ve kamu veya özel sektörde herhangi bir işte çalışmakta ilgimi çeken pek bir şey bulamıyorum. Doktora yapmak bahsettiğiniz muhtemel sorunları üstlenmek demek merak ettiğim bu sorunları ‘aşabilirim, bir şekilde kaldırabilirim’ in bir göstergesi var mıdır? Eğer gitmeden önce bu sorunları düşünseydiniz size bu sorunları aşabilirim dedirten neler olurdu?

    Beğen

    • Şunu belirtmemde fayda var. Bu sorunları illa yaşayacaksınız demiyorum. Yaşamayabilirsiniz; yaşasanız bile sizi bahsettiğim şekilde etkilemeyebilir. Eğer gitmeden önce bu sorunların farkında olsaydım değişen ne olurdu? Büyük ihtimalle, daha bilinçli ve hazırlıklı olduğum için beni daha az etkilerdi, bu da kendimi toparlamakla geçirdiğim süreyi azaltırdı.

      Size “x ya da y yapabiliyorsanız bu sorunları aşarsınız” gibi bir gösterge sunamam. Öte yandan şunu söyleyebilirim. Burada yazdıklarımı ve internette pek çok sitede benzer deneyimler yaşamış insanların yazdıklarını okuduktan sonra eğer bu tarz sorunlarla karşılaştığınızda bunları aşabileceğinizi düşünüyorsanız ve hala gitmek istiyorsanız bu yeterli olmalı. Velev ki gittiniz ve bu tarz sorunlar yaşayıp aşamadınız. Okulların çoğu bu konuda tecrübeli olduğundan öğrencilerine psikolojik destek veren servisler sağlar, en azından benim okulum sürekli e-post atıyordu bunlarla ilgili olarak. Dolayısıyla profesyonel yardım almak da bir seçenek.

      Neyi ne kadar kaldırabileceğiniz deneyimlemeden öngöremeyeceğiniz şeyler. Eğer imkanınız varsa ve içten içe istiyorsanız, denememek size daha sonra pişmanlık olarak dönebilir. Eğer denerseniz ve kaldıramayacağınıza kanaat getirirseniz, en kötü ihtimalle geri dönersiniz ve yaşadıklarınızı hayat deneyimi hanenize yazarsınız.

      Yazıda doktoranın içeriğine çok girmemeye çalıştım ama matematiksel kavramlarla düşünüp ispat yapmaktan entelektüel haz alıyorsanız şunu bilmenizde fayda var. Doktoranın size kattığı en önemli şey şudur: Öğrenmeyi öğrenmek. Dolayısıyla bu tarz bir deneyimin ve gerekli alt yapının sonucunda haz aldığınız herhangi bir konuda kendinizi geliştirmeniz daha kolay olacaktır.

      Beğen

      • Hocam hem bu blog hem de sorulara verdiğiniz ayrıntılı cevaplar için çok teşekkür ederim. Son bir durum daha var değinmek istediğim. Bir yazınızda bir seri değerinin o serinin kısmi toplamlar dizisinin limiti biçimindeki tanımını haklı olarak her calculus dersi almış öğrencinin bilmesi gerektiğini söylemiştiniz. Fakat ne yazık ki ben okurken gördüğüm kadarıyla bu ve bunun gibi temel tanımları bile düzgün bir biçimde öğrenmemiş yığınla öğrenci var ve bu ortamda etrafımda aynı sürede benim yaptıklarımın iki katını yapan hintli/çinlier de görmediğim için kendi bildiklerimin lisansüstü eğitim için yeterliliğinden emin değilim.
        Bu konuda lisans sonrası eğitimine devam etmek isteyen her matematikçinin bilmesi gereken ya da bilse çok faydalı olur diye düşündüğünüz konular/teoremler hakkında fikirlerinizi paylaşırsanız çok makbule geçer diyerek bitiriyorum.
        Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

        Beğen

        • “yeterlilikten emin olmamak” 🙂 akademide de çok sık rastlanan “taklitçilik sendromu”nun kökeninde yatan endişe bu sanırım. o yüzden, naçizane önerim, GRE subject’ten aldığınız nota itimat etmeniz, çünkü eğer okullara (sizi öğrenci adayı olarak ciddiye almaları için) yetiyorsa, size de (kendinizi ciddiye almak için) yetmeli. tabii sonrasında eksiklikler yüzünüze çarparsa oturup çalışmak boynunuzun borcu, ama bunu da göze almazsanız bu yola girmezdiniz.

          matematikte her matematikçinin bilmesi gereken şey sanırım temel seviyede küme teorisi diyebilirim (aslında demek istediğim şey şu: matematikte o kadar birbirine değmeyen çalışma alanları var ki herkesin bilmesi [b]şart[/b] olan pek bir şey yok. o yüzden soru ne çalışılması istendiğine göre farklı yanıtlar alır; analizcilere ayrı, cebircilere ayrı, geometricilere ayrı, bunların birbirine değdiği yerlere bakanlara kendi yanıtları verilir. gene de, genel bir kural olarak ne kadar geniş bir yelpazede -ne kadar yüzeysel de olsa- bir şeyler bilmek faydalıdır, hiç değilse farklı bakış açısı yaratır. şahsen ben bir analizci olarak Galois teori gördüğüm veya olasılık asistanlığı yaptığım zamanlardan hiç pişman değilim.) (“bilse çok faydalı olur” için: (Lebesgue) ölçüm teorisi ve point-set topoloji, bir de temel cebirsel kavramlar)

          Beğen

    • Hocam, ben de yeni PhD oldugumdan bunun hakkinda bir sey yazacak kadar tecrubeli degilim, ki zaten su an is ariyorum. Biraz zaman gectikten sonra belki kilavuz olarak degil ama kendi deneyimlerimi yazarim.

      Beğen

  2. Hocam ben doktora programimdan memnun degilim, abd de baska bir okula gecmek istiyorum, sifirdan baslarim tekrar sorun degil. Sizce doktoranin birinci senesini bitirdikten sonra baska bir okula gecis yapabilir miyim ne dersiniz?

    Beğen

    • Başvuru açısından bir sıkıntı görmüyorum. Hatta Türkiye’de arkadaşlarımdan bir kısmı başvuruları kaçırdıkları ya da istedikleri gibi gitmedikleri için geçici olarak master/doktoralara başlayıp sonraki sene tekrar gitmişlerdi. Halihazırda ABD içerisindeyeniz de, kalburüstü doktora programları arasında birinci senesinden sonra geçiş yapan en az iki arkadaşım var. Dolayısıyla neden problem yaşayacağınızı düşündüğünüzden emin değilim?

      Beğen

      • Sayin Can Numan Hocam,

        Cevaplariniz icin cok tesekkur ederim. Cekinme nedenim su:

        Acaba doktora basvurusu yaptigim yer ‘bu bizi de birakip gider’ diye dusunur mu? Ayrica su andaki advisorum baska yerde doktora yapma istegime nasil bakar, destekler mi, iyi referans yazar mi bilemiyorum. Bu konu sizce sorun olusturur mu? Su andaki advisorumdan referans almam gerekli midir?

        Beğen

  3. Hangi üniversitede doktora yapıyorsunuz? Ben yüksek lisansımı-doktoramı İsviçre’de yapmak istiyorum ancak çevremde olanlar bunları ABD’de yapmamın daha mantıklı olacağını söylüyorlar, özellikle de bilgisayar mühendisliği (mühendislik de değil aslında, yurt dışında bilgisayar bilimi olarak geçiyor) alanında. Rica etsem bu konu hakkında fikirlerinizi alabilir miyim?

    Beğen

    • İlk sorunuzu cevapsız bırakacağım zira mezun olduğum bölümde fazla Türk öğrenci olmadığından kimliğimi direkt afişe etmeyeyim. Diğer sorunuza gelirsek, sanırım daha sağlıklı bir cevap alabilmek için bilgisayar biliminin hangi alanında çalışmayı planladığınızı belirtseniz iyi olabilir. (CS’ci bir arkadaşa sordum, consensus yok alana bağlı dediği için böyle yazıyorum.)

      Beğen

      • Kuramsal bilgisayar bilimi alanını istiyorum daha çok. Cevap verdiğiniz için çok teşekkürler, cevapsız bırakmanızı anlayabiliyorum:)

        Beğen

  4. Evet. Şöyle söylemek istiyorum. abd, ing. kanada gibi ülkelerde doktora yapmak istiyorum ancak ingilizcem yok. aslında hiç yabancı dilim yok. dil okuluna gitsem bu kez ordaki okulların doktora programlarının parasını karşılayacak param olmayacak ayrıca..

    Beğen

    • Dil bilmeden doktora programlarina nasil kabul almayi planliyorsunuz bilmiyorum ama orta seviyede ingilizceniz olmadan boyle bir sey yapmanizi sahsen tavsiye etmem sanirim.

      Beğen

  5. açıkçası ben de bilmiyorum:) yalnız yurtdışında kalıp dilimi geliştirmek istiyorum. kursa gitsem en fazla 3 ay kalabiliyorum ve çıkış yolu bulamıyorum.

    Beğen

      • neden düşünmeyeyim ki? yurtiçinde de geliştirilebilir evet ancak yaşadığımız yer küçük bi yer. yaş 28 olacak bikaç ay sonra. yeni yerler görmek, toplumun bırak okumayı artık bi iş bul baskısından kaçmak ve dili daha hızlı öğrenip yds’de başarılı olmak (85-90 arası puan almak) hatta yurtdışında doktora yapıp orada akademik kariyer imkanı aramak veya türkiyede okullara daha kolay kabul edilmek gibi nedenlerim var. Bir de türkiyede maalesef bizim bölümden pek alım olmuyor üniversitelere.

        Beğen

  6. Öncelikle teşekkürler böyle bilgilendirici, artısı ve eksisini ayrıntılı belirttiğiniz bir yazı için. Benim master’ım yeni bitiyor TR’de. Sanırım süre ve fiziki yakınlık bakımından doktora için Avrupa’yı tercih edeceğim. Doktora için yurtdışı tercih etmemin bir nedeni de yeni yerler/kültürler görebilmek. Hayırlısı diyelim.

    Beğen

  7. Hocam çok teşekkürler bu güzel yazı için.Ben üniversiteye 10 yıl rötarlı başladım. Lisans bittiğinde 33-34 yaşlarında olacağım. Ancak alanımda 15 yıllık deneyimim olacak. Doktora yapmayı çok istiyorum. Sorum malum, o yaştan sonra yurtdışında doktora yapma şansım var mıdır sizce? Yok deseniz bile bu beni durdurmayacak ayrı konu 🙂

    Beğen

    • Ben doktora yaparken 30’lı ve 40’lı yaşlarında doktora öğrencileri de vardı benimle aynı dönemde. İkisi de bir süre özel sektörde çalışıp daha sonra doktora yapmaya karar vermiş kişiler. Öte yandan, ikisi de Amerikandı. Dolayısıyla, yabancı öğrenciler için bir sorun teşkil edip etmediği konusunda bir bilgi veremeyeceğim.

      Beğen

    • Merhaba, sorunuza ben de cevap vermek istedim 🙂 Lisans bittikten sonra kamu personeli olarak atandim ama isimden ve ulke durumlarindan memnun olmadigim icin esimle yurtdisina tasinma karari aldik ve hemen yuksek lisanslari bitirip yurtdisinda doktoraya basladik. sunu belirtmeliyim ki yas konusuna takilmiyorlar, onemli olan basvurularda vereceginiz motivasyon mektubu ve CVniz. Ve tabiki basvurunuz oncesinde ilgilendiginiz universite ve bolumden danisman olarak hocalarla gorusebilirseniz kabul ihtimaliniz daha da artacaktir. En azindan biz boyle yaptik ve kimse bize yasimizi sormadi bile (ikimiz de 31 yasindayiz). Hatta Can Bey’in dedigi gibi 40 yaslarinda alan degistirip yeniden doktora yapan insanlara da sahit oluyoruz. Yolunuz acik olsun.
      Sorulariniz olursa biz “kitalaratlasi.blogspot.com” dayiz. 🙂

      Sevgiler..

      Beğen

neco için bir cevap yazın Cevabı iptal et